Hakkımda

Fotoğrafım
istanbul, Avrupa, Türkiye
Hey if the you a c note become love does what what from adds stay the situation... Hey love the you reach or the and every thing victorious is not be legally to the you." "EY AŞK SEN OLMASAN NE KALIR HİKAYEDEN... EY AŞK; SEN VAR YA SEN, HER ŞEY SANA MAĞLUP HÜKMEN." cik... (¯`★.•*•.♥ღ Cindy Wow ♥ღ .•*•.•★´¯) We come to love not by finding the perfect person but by learning to see an imperfect person perfectly! (Biz sevmek için geliriz, kusursuz kişiyi buluyor ama kusurlu bir kişi için kusursuz biçimde görmeyi öğreniyoruz!) (¯`★.•*•.♥ღ Cik...♥ღ .•*•.•★´¯)

Perşembe, Mayıs 31, 2007

Red Bull Kanatlandırdı... Prova resimleri....


Prova resimleri....
Evet provaları süperdi ve ben baya resim çektim...
Gösteri günü süper olacak eminim...
Resimlerden de göreceğiniz gibi müthiş bir gösteri olacak:)
Resimler için siteme uğrayabilirsiniz...



Linki;

http://cindywowcindywow.spaces.live.com

keyifli seyirler herkese... Cindy Cik...


Red Bull Air Race 2 Haziran'da İstanbul'da!

Dünyanın en ünlü hava akrobasi pilotları, Red Bull Air Race World Series'deki yarışlar için Abu Dhabi'de start veriyor. 14 pilot, 2 Haziran'da ise Haliç'te yapılacak serinin 4. yarışında İstanbullulara unutulmaz bir gün yaşatacak. Geçen yıl Temmuzda Haliç'te gerçekleşen ve yaklaşık 1,5 milyon kişinin izlediği Red Bull Air Race, yenilenen yarış formatıyla 6 Nisan Cuma günü Abu Dabi'de başladı. Seri, dünya çapında 14 pilot, 12 uluslararası yarış ve yenilikleriyle rekabete açık ve heyecanlı hale dönüştürüldü. Amerikalı dünya şampiyonları Mike Mangold ve Kirby Chambliss'in öncülüğünü yaptığı yıldızların rekabeti, üç pilotun eklenmesiyle daha da çekişmeli hale getirildi. Red Bull Air Race'ın 4. ayağı ise 2 Haziran'da İstanbul'da gerçekleştirilecek. Pilotların nakavt sistemine göre başa baş mücadele edecekleri ve her pilotun zamana karşı yarışacağı, en hızlı bitiren pilotun bir sonraki raunda geçmeye hak kazanacağı Air Race'te final, nakavt rauntları sonunda iki yenilmez pilot arasındaki mücadeleye dönüşecek. Air Race'te mücadele edecek pilotlar, bir slalom rotası dahilinde zamanla yarışarak şişme hava kapılarının arasından uçacak. Seyircileri de fazlasıyla heyecanlandıracak birtakım akrobatik manevralar ise, yarışmaya büyük heyecan katacak....


(bence de... ehehee... cik...)

Salı, Mayıs 29, 2007

Aziz Nesin 'in Atatürk 'e Hitabı...




***************************


Atam, hala yasıyorsak:
edepsizlik sayesinde!
Altı oku soruyorsan,
politika dehlizinde!
Hele partin senden sonra,
devrimlerin tavizinde!
Vasfedeyim halimizi,
kalemime ver izin de!
Yobazlarla gericiler,
onlar bizden daha zinde!
'Atam, Atam...' derler ama,
bir adınız var sizin de...
Halkçılıkla devletçilik:
anlatamam, çok hazin de...
Çoktan beri sahteciler,
agır çeker her vezinde!
Tek umut var, o da yalnız,
Amerikan dövizinde!
Sorma Ata'm, halimizi,
hal mi kaldı anlatacak...
)ste geldik dizindeyiz!
Yata yata çok yorulduk,
tatil yaptık, izindeyiz!
Sanayide henüz daha,
Cafer için lazım diye,
Amerikan bezindeyiz!
Geçecegiz avrupa'yı
ama simdi izindeyiz!
Hocamız var, hacımız var,
uçan kusa borcumuz var,
el oglunun agzındayız!
Ama bizi zor bulurlar,
bahar, yaz, kıs izindeyiz!
Evet, dogru söylemissin:
'Türk milleti çalıskandır! '
Biz de senin tezindeyiz!
Dinlenmekten yorulduk da,
onun için izindeyiz!
Zinde kuvvet diye söz var,
kimse bilmez adresini,
ah izindeyiz, vah izindeyiz!
Bugün degil, bu yıl degil,
çoktan beri izindeyiz!
)lerledik Ata'm öyle,
simdi görsen tanımazsın:
Amerikan tarzındayız!
Arasan da bulamazsın,
otuz yıldır izindeyiz!
Hani "Türk, ögün, çalıs, güven" demistin ya... Biz ilkinde takılıp kaldık. O yüzden çalısmaya vakit kalmadı. Kimselere
de (kendimiz dahil) güvenmiyoruz. Seninle övünüyoruz. Adına barajlar, yollar, köprüler yapıyoruz. Balolar,
heykeller, hatalar yapıyoruz. Klipler, zamlar, iskenceler, darbeler...
Öyle bir kargasa yarattık ki senin adına darbe yapanlar, senin adına yönetimde olanları devirip, senin fikirlerinle
açıklıyorlar bunu.... Ve de devrilenler yine senin fikirlerinle savunuyorlar kendilerini...
Herkes seni bir dönemki görüslerinle tanımlayıp baska baska anlatıyor bize... Asker, demokrat, dindar, ateist,
laik, çapkın, milliyetçi... Liste uzayıp gidiyor, biz tartısıp gidiyoruz.
Hala "izindeyiz" ve bu izin hiç bitmeyecek gibi görünüyor. ")zinde" oldugumuzdan kabrine çok ziyaret yaptık, ama
sana layık bir film yapamadık. 66 yılda... Belki kimseleri sana benzetemedigimizden, belki parayı denklestiremedigimizden...
Adına yaptıgımız köprülere akın akın kosuyor yurttasların... )ntihar etmek için... Zorlu savaslarla kurulan Türkiye
cumhuriyeti devletinde bugün çetelerin gölgesi var. Dev posterlerini yaptık ama dogru dürüst bir belgeselini yapamadık
Ata'm...! Arkandan aglamaktan gözlerimiz sistigi için yazılarını, konusmalarını dogru dürüst bir kitapta toplayamadık.
Adına kurdugumuz kültür merkezini yangından koruyamadık. Senin adına iktidara el koyanlar mirasını
çignedi, ses çıkartmadık. Kurdugun partiyi kapatıp, arsivini yaktılar... Alkısladık... Çünkü biz izindeyiz ata'm...
Her sabah güne "Türküm, dogruyum, çalıskanım" diye bagıran, geri ve tembel nesiller yetistirdik. Sesimiz gür
çıkıyor ama egitimde basarı oranlarımız yerde sürünüyor. Kösklerin bakımsızlıktan dökülüyor... Kocaman resimlerinin
asıldıgı kamu binaları içinde memurun aç.. "Beni emanet ediniz" dedigin doktorların biliyorsun seni "geç
teshisten" erken yolcu ettiler. Merak etme "izindeyiz" ata'm...
O dönemde söyledigin bazı sözler bugün 7 kilit altında. Din üzerine, düsünce özgürlügü üzerine yazdıklarını yazmaya,
söylemeye kalkanlar mahkemelerde sürünüyorlar. O gün yazdıklarını, bugün agza alamayacak haldeyiz.
Seni asmaktan vazgeçtik, sana ulasamıyoruz ata'm... Heykellerin o kadar büyük, posterlerin öyle kocaman ki,
ardında bir dolu adam kendi pisligini gizleyebiliyor. Pislik büyüdükçe heykelleri de büyütüyorlar. Su "izindekiler"in
listesini bir görsen inanamazsın ata'm... Kendini tanıyamazsın.
Özlü sözlerini paylasamıyorlar.
Yılgınlıga düsmememiz için söyledigin "küçük kıvılcımlar, büyük
yangınlar dogurabilir" sözünü itfaiye kapısına asmıslar.
Bagısla bizi... )


izindeyiz Ata'm...!



cik ...

Cuma, Mayıs 25, 2007

seni seviyorum bebeğim...



SENİ SEVİYORUM


Seni güneşten daha fazla ısıtabilirim
Olur olmaz dertlerinden sıyırabilirim
Denizlerden dağlardan uçurabilirim
Nedenim çok, çünkü seni çok, çok seviyorum

Bir ömrü bir yastıkta paylaşabilirim
İyi ve kötü günde yanında durabilirim
Bu hayatın sonunu senle bitirebilirim
Nedenim çok, çünkü seni çok, çok seviyorum

Yolun neyse hesapsızca yürüyebilirim
Senin için bitmez nöbetler tutabilirim
Korktuğun her ne varsa ondan koruyabilirim
Nedenim çok, çünkü seni çok, çok seviyorum

Bir ömrü bir yastıkta paylaşabilirim
İyi ve kötü günde yanında durabilirim
Bu hayatın sonunu senle bitirebilirim
Nedenim çok, çünkü seni çok, çok seviyorum

Seni seviyorum, seni seviyorum
Melekler şahit dursun,
Sevgilim aşkımız kutlu olsun...

cik ...

yerim ben sizi yaaa...

almış paşa hatunu yanınaa, oooh geziyo, nasıl şeker yaaa yeim seni ben ham ham diye :)



nasıl dans ediyo kerata, nasıl güzel :)


Perşembe, Mayıs 24, 2007

Sevgiye dair... Ne güzel yazmış yazar;

Dag basında rastladım
Ak sakallı bırısıne
Bın yıllık bır halıya bın yıldan berı
Bagdas kurmus bır cınar gıbı
Sordum ona ask ne ustam
Hayatın sırrı ne
Tepeden tırnaga asıgım ben
Koskoca bır hayat var onumde
Sevda, kusun kanadında
Urkutursen tutamazsın
Okse ıle sapanla
Vurursunda saramazsın
Hayat sırrının suyunu
Cesmelerden bulamazsın
Ansızın bır delı caydan
Icersınde kanamazsın...




cik ...

Şeytan fazla mesai mi yapıyor ne ;!.. Aaaaaaa....

Birgün melek ile seytan karsi karsiya gelmisler. Ikiside birbirinin gözlerine bakip gözlerinde ifadeyi Okumaya çalisiyormus. Melek seytanin yüreginde kesin bir fesatlik oldugunu, seytan ise melegin yüreginin ne kadar temiz oldugunu biliyormus. O sirada çok güzel bir müzik çalmaya baslamis. Seytan ellerini melege dogru uzatmis ve "benimle dans eder misin?" demis. Melek bunu duyunca sasirmis, o anda birden elini seytana uzatmis ve dans etmeye baslamislar.Calan müzik o kadar güzelmis ki ikiside birden romantik saatlere mahkum olmuslar ve melek biran seytanin içindeki kötülükleri unutmus. Seytan dans sirasinda melege dönmüs ve "seni seviyorum, ya sen?" demis. Melek yine bir sok daha yasamis. Durmus ve düsünmüs bir an. "Seytan neden bana böyle birsey desin ki? ama olsun yinede bende ona gerçek olmasa bile bir cevap vereyim" demis içinden ve melekte Seytana dönmüs "bende seni seviyorum" demis. Iste o gün yeryüzünde dürüstlügün romantizme boynunu büktügü ilk an olmus....
Asksız olmaz bence...
cik ...

Çarşamba, Mayıs 23, 2007

nasıl güzel anlatmış değil mi...

Ben gelmişim şu yaşıma
O ise şiirdeki yaşından gün almamış daha

Benimki ne biçim hayat

Uymuyor ne gördüklerime

ne duyduklarıma
ne okuduklarıma
Ben ne biçim benim

Ne kendime benziyorum

Ne başkalarına

************Murathan Mungan
cik ...

hayat iyi bir sürücü ...


Kocaman adımlar atıyoruz;
şu hayatı sollamak için,
yolun yarısında bakmışız ki hayat çoktaaaan virajı dönmüş...
ne için bu kadar koşuşturmaca?...

Anlık ta olsa gülebilmek için...

*******************************cik ...

parlıyorum ben...

Senin ellerini tuttuğumda kimse yoktu ;

dünya durmuş kimse dönmüyordu...

sıcaklığın içimi titretti;

gözlerin gözlerime değdiğinde dünyalar dökülüyordu....

Yer altındaki kocaman göğün altında kanat çırpıyorduk derin rüzgarlarda...

Rüzgarlarım güneş oldu, parlıyorum ben...

cik ...

günlüğüm...

**** Hiç ama hiç yazmak gelmiyor içimden benim, kağıda yazdıklarımı bloğa geçirmeye üşeniyorum ( ya da ...... ...... ) sadece sarılmak istiyorum sana, dizlerinde uyumak, zaman hesabı yapmamak, yanında olmak, kopmamak, ama sen… uzakta…. içimden bir şarkı söyledim senin için, karıştığım hayatın en sen anlarından birinde; karşımda deniz, uzunca bir sahil ve sen; karıştığın dalga sesleriyle beraber sarıldın bana… üşümüyorum şimdi.. Sen esiyorsun sahilde, yalnızlığımla beraber güçlü ve ılık, takip edemiyorum seni, korkuyorum esip gitmenden, gelmemenden, yalnızlığım damladı sahile, taşların arasında kaybolup gitti. Mutsuzluğum karışmış denizin tuzuna, kim mutlu, kim ruhuna söz geçirebilmiş; bu sığ denizin en derin yerinde açtım yüreğimi sana, şimdi gözlerimi kapıyorum… dinlediğim sadece senin sesin… Yok oluyorum, kayboluyorum, gömülüyorum sessizliğim de … Özlemlerim cebimde, sıyırıyorum ruhumu bedenimden… Her olan veya olabilme ihtimali bulunan, şimdilik varsayımları ile boğuştuğum çetrefil düşüncelerime rağmen, çoook mutluyum ben seninle...
Cik...
Cik...

sen ...


Sen benim sarhoşluğumsun
ne ayıldım
ne ayılabilirim

ne ayılmak isterim

başım ağır

dizlerim parçalanmış
üstüm başım çamur içinde
yanıp sönen ışığına
düşe kalka giderim...

********************************************
Kimseler yapamaz senin resmini
Kıyıdan açılanın tanyerinden esenin
Aramasınlar seni renklerin atlıkarıncasında
Dayanmış tahta parmaklığa bir bağ taraçasında iklimler

Bizden en uzak gezegenin kederi
Aramasınlar seni uyaklarında ışıkla gölgenin
Sen oyunun dışındasın oylumların da yüzeylerinde
Bir yerlerde bir sevinç günün birinde fışkırır

Kimseler yapamaz senin resmini
Kıyıdan açılanın tan yerinden esenin
Sen kendi resmini kendin de yapamazsın
Gümüş kanatlı bir balık sıçrıyor enginde

Aynaların içine girip ötelere gitme boşu boşuna geceleri
Yitirilmiş erkekler gelir kadınlar koğuşuna geceleri
Sen kendi resmini kendin de yapamazsın
Bir açılıp bir kapanır kapılar yüreğinde
Senin resmini ben yapacağım...
********************************************
En güzel deniz:
henüz gidilmemiş olandır.
En güzel çocuk: henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz:
henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
henüz söylememiş olduğum sözdür...
Dağın üstünde:
akşam güneşiyle yüklü olan bir bulut var
dağın üstünde.
Bugün de:
sensiz, yani yarı yarıya dünyasız geçti
bugün de.
Birazdan açar
kırmızı kırmızı:
gecesefeları birazdan açar kırmızı kırmızı.
Taşır havamızda sessiz, cesur kanatlar
vatandan ayrılığa benzeyen ayrılığımızı...
O şimdi ne yapıyor
şu anda, şimdi, şimdi?
Evde mi, sokakta mı,
çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
Kolunu kaldırmış olabilir,
- hey gülüm,
beyaz, kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi...

O şimdi ne yapıyor,
şu anda, şimdi, şimdi?
Belki dizinde bir kedi yavrusu var,
okşuyor.
Belki de yürüyordur, adımını atmak üzredir,
- her kara günümde onu bana tıpış tıpış getiren
sevgili, canımın içi ayaklar!..
Ve ne düşünüyor
beni mi?
Yoksa
ne bileyim
fasulyanın neden bir türlü pişmediğini mi?
Yahut, insanların çoğunun
neden böyle bedbaht olduğunu mu?

O şimdi ne düşünüyor,
şu anda, şimdi, şimdi?..
..
Kitap okurum:
içinde sen varsın,
şarkı dinlerim:
içinde sen.

Oturdum ekmeğimi yerim:
karşımda sen oturursun, çalışırım:
karşımda sen.
Sen ki,
her yerde "hâzırı nâzır"ımsın,

konuşamayız seninle,
duyamayız sesini birbirimizin:

**** Yüz yüze görüşemesek de benim için heryerde sen varsın askım... cik...
********************************************

can yücel...

Başka türlü bir şey benim istediğim:
Ne ağaca benzer, ne de buluta.
Burası gibi değil gideceğim memleket
Denizi ayrı deniz,
Havası ayrı hava..
Bir başka yolculuk dalından düşmek yere
Yaşadığından uzun
Bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
Ağacın yüksekliğince
Dalın yüksekliğince rüzgarda
ve bir yeni ömür
Vardığın çimen yeşilliğince
Nerde gördüklerim?
Nerde o beklediğim
Rengi başka
Tadı başka...
****************************************Can Yücel

Beğendiğim şiirler, yazılar ...

En güzel deniz:
Henüz gidilmemiş olanıdır.
En güzel çocuk:
Henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz:
Henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
Henüz söylememiş olduğum sözdür...

**********************************************Nazım Hikmet Ran
Dostları Olmalı İnsanın
Dostları olmalı insanın,
Aynen gemilerin limanlari gibi
Zaman zaman uğradığın
Yükünü boşalttığın
Dalgalar dininceye kadar beklediğin koynunda
Sonra açık denizlere uğurlamalı seni,
Geri döneceğin günü bekleme umuduyla
Bazen rüzgara o açmalı yelkenini
Yanağına konan bir öpücüğün coşkusuyla
Halatlarını çözmeli
Seni çok ama çok özlemeli
Dostları olmalı insanın,
Ermiş, bilge, hayatı ezbere okuyabilen
Düşünmediklerini düşündüren
Seni bir cambaz ipinde güvenle tutabilen
Gerektiginde senin için ateşi yutabilen
Yolunu ısıtan ustan olmalı,
Şekillendirmeyi öğretmeli hayatın çömleğini
Sana verebilmeli soğuk bir kış gününde
Üzerindeki tek gömleğini.
****************************************************Oğuzkan Bölükbaşı
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın, bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak

Living is no laughing matter:
you must live with great seriousness like a squirrel, for example- I mean without looking for something beyond and above living, I mean living must be your whole occupation.
******************************************Nazım Hikmet Ran

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
*****************************************************Ataol Behramoğlu

cik...



Askım yapmış bu resmi bana :) Bence çoooooook güzel olmuş:) Ellerine sağlık tatlım... Sizce nasıl olmuş? Cik...

Pazartesi, Mayıs 21, 2007

reklamlar süper ... eheheee havalar da ısındı...


Havaianas
Uploaded by firat


Presidentti
Uploaded by firat">


HP - Michel Gondry
Uploaded by firat">


Tony vs paul
Uploaded by loranger">

Polyphonic Spree - Together we're heavy


Together We're Heavy
ilginç bir oyun...
site "polyphonic spree" adlı müzik grubunun temmuz 2004 yılında çıkan "together we’re heavy" adlı albümünün tanıtımı için yapılmış.
Ben geç keşfettim...
oyunu bitirdiğinizde grubun 2 şarkısinın canlı versiyonunu ve 1 videoyu izleyebiliyorsunuz.birkaç basamaktan oluşan oyunda kahramanlarınızı "huzur"a ulaştırmak için doğru zamanda doğru materyali tıklamalısınız...
Cik...

the quest for the rest (arama dinlen)

Dkny - Be Delicious Woman... yeni parfümüm... cik...


Günlük kullanıma ideal, orijinal bir koku. . .
Greyfurt , manolya, elma, beyaz müge, gül, menekşe, beyaz amber. . . ve daha fazlası...
Duyularınız için modern bir ziyafet... Düzgün bir metal ve camdan elma şişesinde servis edilen bu meyve aromalı koku, egzotik çiçeklerin ve baştan çıkarıcı odunun sofistik harmanıyla elma esansının bir birleşimi.

Kokunun ilham kaynağı olan şehir gibi Be Delicious de kişilkle birlikte ruhların yeniden canlanmasını anlatıyor. Notalarında; Amerikan elması, salatalık, greyfurt, gül, beyaz amber, manolya, tuberose, menekşe, beyaz muguet, sarı odun, yumuşak ten ahengi, sandal ağacı bulunan parfüm özgür bir ruha sahip....
Güzel koku sektörünün tarihi, ateşin bulunmasıyla başlıyor. İlk insanlar otları yakarken fark etmiş bir şekilde koku elde edilebileceğini. Antik çağda çiçek ve bitkiler tütsü olarak kullanılmış. Roma, Mısır, Bizans, Ortaçağ İslam dünyası ve Avrupa'sında kokulardan, tütsü ve krem şeklinde değişik amaçlarla (dinî, kötü kokuları bastırma, cenaze törenleri vb.) yararlanılmış... (ilginç değil mi... cik...)
Parfümler kokularını yaymak için sıcaklık, hareket gibi faktörlere ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle parfüm sürmek açısından vücudun bazı bölgeleri ayrıcalıklıdır... Sıcak ve nemli noktalar. Koltuk altları, göğüs araları, ense, kulak arkaları ve göbek.Kanın fazla pompalandığı noktalar. Bilek içleri, şakaklar ve boyun. Hareketli noktalar. Dirsekler ve diz içleri....
"Dünyanın sayılı iki parfümöründen (Christian Vuillemin, Andor Hun)
Parfümü, kolunuzu yukarı kaldırıp tam önünüze sıkın ve yarattığınız koku bulutunun içine girin. Böylece binlerce parfüm molekülü vücudunuzun her yerine konacak...

Öpülmek istediğiniz yeri parfümleyin...
Şimdiye kadar kullandığım kokuların en güzeli...
Fresh ve kalıcı (ikisi bir arada ehehee)...
Ennnn favori parfümüm....
cindy in...

Çarşamba, Mayıs 16, 2007

pembe diziler ve biz ...

pembe dizileri seyretmenin insanlara iyi geldiğini okumuştum, bir zaman bir yerlerde.... eski türk filimleri ile etkisi arasında bir bağlantı olmalı! iyi ve kötü kesin çizgilerle belirlenmiş ve kazanan hep iyi taraf. eeee tabii ki hepimiz de iyi insanlarız zaten... Cik...
o kötüler kimler hiç bilemedim? "bu filimdeki kötü kişi aynı ben, evet aynı ben, umarım bu sefer kazanan o olur!" diye düşünen biri var mı acaba?
Hayal dünyamız o kadar geniş ki .....
No comment....
Cik...

Salı, Mayıs 15, 2007

Akıl ...

akıl bağlar...
akıl sınırlar...
akıl hep tanımlar...
akıl rahatsızlanır bazen...
hayata ve insanlara akıl erdiremez bazen...
güç yetiremez ilerisine...
akıl karışır...
akla dil gerektir konuşmak için...
akıl “yok” deyince yok olmaz “hiç” bir şey...
akıl kapanır....
senaryo sonunda akıl senin yönetimine bağlıdır...
Aklımı seveyim aklımı... bu da sona en yakışanı...
daha ânın sonsuzluğu saniyeyle sınırlanmamıştı
daha ruhum aklımın engeline takılmamıştı
daha ben bu sonlu ve başlı ve çürük kafese konmamıştım
ve daha zamanım beni boğmamıştı
tek ve bir olan
hep ve hiç olan
başlangıçsız ve sonsuz olan
ordaydı
her yerde
hiçbir yerde...
Beklemedeyim....
Cik...

Hayatta rastlantı ve tesadüfler yoktur, sadece kader vardır ...

Günümüzden on yıl önce, Noel zamanıdır... Muhteşem bir kar manzarası altında insanlar Noel alışverişlerini tamamlamak için acele etmektedirler. O akşam, gecikmiş hediyeleri almak için son fırsattır. Mağazalar oldukça kalabalıktır ve malları tükenmek üzeredir. Yirmili yaşlarda iki gencin eli birdenbire aynı kaşmir eldivene uzanır. Bu yıllar sürecek bir arayışın başlangıcı olacaktır. Jonathan (John Cusack) ve Sara (Kate Beckinsale) eldiveni satın alabilmek için tartışmaya başlarlar. Sara eldiveni çok beğenmiş ve kendisine Noel hediyesi olarak almak istemiştir. Jonathan ise kız arkadaşına hediye almayı unutmuş ve eldiveni görünce onun çok hoşuna gideceğini düşünmüştür. Birbirlerini ikna etmeye çalışırlar, sonunda zafer Sara’nın olur. Mağaza çıkışında beraber ‘Serendipity’ adında bir restorana giderler. Orada uzun süre sohbet ederlerken birbirlerinden oldukça etkilenirler. Jonathan Sara’ya ilk görüşte aşık olduğunu düşünmektedir. Sara’ya, daha sonra da görüşmek istediğini, beraber olabileceklerini söyler. Sara bu fikri sıcak karşılamaz; Jonathan’ın bir sevgilisi olduğunu biliyordur. Kendisinin de birlikte olduğu biri vardır. Restorandan ayrılırlarken kapıda, Jonathan’ın ısrarlarına dayanamayan Sara, bir kağıt parçasına telefon numarasını yazar. Tam Jonathan’a verecekken, birden çıkan rüzgar kağıdı uçurur. Kadere, alın yazısına ve mistik güçlere fazlasıyla inanan Sara, bunun bir işaret olduğunu, biraraya gelmemeleri gerektiğini söyler. Jonathan bu fikri aptalca bulur fakat Sara kararlıdır. Eğer biraraya gelmeleri gerekiyorsa, bu mutlaka olacaktır, kader bunu planlayacaktır, doğru zamanı beklemeleri gereklidir. Bunları söyledikten sonra Sara bir taksiye atlar ve uzaklaşır. Jonathan allak bullak olmuştur. Bir gecede aşık olmuş ve bir gecede kaybetmiştir. Dalgın dalgın evine gider. Sara eve gittiğinde alışveriş paketlerini restoranda unuttuğunu farkına varır. Serendipity’e geri döner. Oturdukları masada paketleri hala durmaktadır. Paketlerini alırken, sandalyenin üzerinde Jonathan’ın ceketini fark eder, onu da alır ve oradan buz pistine gider. Jonathan’ın kaderin oyunu sonucu oraya geleceğini ümit eden Sara saatlerce buz pistinde bekler. Onun artık gelmeyeceğini düşündüğü anda Jonathan uzaktan belirir. Geceyi kayarak, eğlenerek ve sohbet ederek geçirirler. Saatler ilerledikçe birbirlerinden daha fazla etkilenirler. İkisi de artık çılgınca aşık olmuşlardır. Ayrılma vakti geldiğinde Jonathan Sara’dan telefon numarasını tekrar ister; ancak Sara’nın düşüncelerinde hiçbir değişiklik yoktur. Uzun süren bir tartışma sonucu Sara biraz yumuşar ve bir plan yapar: Bir beş dolarlık banknotun üzerine Jonathan’ın telefonunu yazar ve o parayla bir dergi satın alır. Kendisi de eve gittiğinde en sevdiği kitap olan Marquez’in “Kolera Günlerinde Aşk”ının ilk basımının ilk sayfasına kendi telefon numarasını yazacak ve kitabı bir sahafa satacaktır. Eğer bir gün bu kitap ve banknot birbirlerinin eline geçerse, kader onları o zaman biraraya getirecektir. Eğer bir daha sonsuza dek karşılaşmazlarsa, bu onların asla biraraya gelmemeleri gerektiği anlamına gelecektir. Ve iki genç ayrılırlar. Aradan tam on yıl geçmiştir. Bakalım hayat onları nerelere sürüklemiş, başlarına ne sürprizler örmektedir?...
Hayatta rastlantı ve tesadüfler yoktur, sadece kader vardır ...
Cik...

Pazartesi, Mayıs 14, 2007

Düşüş varmı oralarda da....


Galiba ben korkuyorum çığ gibi yığılmaktan....

Tek bir his, kaldıracak içimdekileri yerinden;

yığacak bir yere beni sanki sessizce....

Kendimi duygularımla ezmekten ilk defa bu kadar çok korktum....

Belirsizliklerin olması beni düşünmeye itiyor...

Düşünmelimiyim?

Konuşamadım, boğuldu kelimeler dudaklarımda ve sustum ben....,

ben ne yapıyorum kendime?...

Susmak, bazen beklemek en iyi yol mu?

Herşeyden azıcık... Duygusallaştım ben yine....

Cik... Hani o sevdiğim en güzel şarkı var ya, dinlemeye doyamadığım, hayaller kurduğum; hani melodisine göre adımlar atacağımız, nakaratında durup çimlerde yuvarlanacağımız; kadın, avazı çıktığı kadar bağırdığında; işte bağırdığında; durup, bakıp birbirimize, öpüşeceğimiz; hani öyle olsun diye değil, inan öyle olması gerektiği için, öyle olacağı için.... güzeliz bizzzzzz.
Akşam olur belki o kasabanın en güzel yerinde, biz yokuzdur daha içinde, hazırlar kendisini kasaba; içindeki bizimle nasıl batacaksa güneş, nasıl yanacaksa gökyüzü; hazırlanır bütün kasaba, geleceğimiz o güne. Bir kayık daha geçer izleyemediğimiz manzaranın, kıyısından. Bir çocuk düşer, koşarken; hayat akıp gider işte; bizi bekler, içine çekmek, bırakmamak için; tarihin küfünden bahar esintisi gelir, çimler yeşillenir, bir çocuk güler, kuş kanatlanır, şehir susar, içine çeker ikimizi, yaşadığımız ne varsa ikimize dair, kelebekler uçuşur saçlarımda; sadece sen, sen yanımdayken.....

Duyamadıklarıma...


İte kaka sensizlik var burada;

rüzgârın dinmek bilmiyor içime düştüğünden beri....

Yaz daha olmadan kavruluyorum ben;

bi söle artık duymak istediklerimi,

bi söle de içimdeki volkan dinsin....

Almayı planladığım ama satışta olmamasından (sabır sabır ya sabır... hala beklemedeyim), alamadığım iPhone telefon ve özellikleri...


iPhone sonunda Apple tarafından çok güzel bir sunumla Amerikada tanıtımı yapılarak çıktı. Steve Jobs tarafından tanıtımı yapılan iPhone kamera, PDA, çoklu medya oynatıcısı, ceptelefonu, e-posta, yazıyla mesajlaşma, internette gezinme gibi pek çok işleve sahip. iPhone'u esasında ipod ve ceptelefonu'nunun bir karışımı olarakta görmek mümkün. iphone dokunmatik bir ekrana sahip ve ipod gibi ekranın üzerinde parmağınızı oynatarak menülerde istediğiniz gibi dolaşmanız mümkün.
Telefon kendi bünyesinde pekçok özellik barındırmakta, internete girip dolaşabilir, e-posta hesaplarınıza bakabilir, video oynatabilir, müzik dinleyebilirsiniz. Çok zarif ve ince bir tasarıma sahip olan iPhone 320x480 pixel bir ekranla en geniş cep telefonu ünvanını kazanıyor. 4 GB Hafızası istenirse 8 GB'a kadar artırılabilmekte. 220 Kbps GPRS hızına sahip olan iPhone'la arabanızda giderken yol haritasını görmeniz mümkün. Ancak bu özellik sanırım şuanda yanlız Amerikada hizmet verebilmekte.
135 gram ağırlığında olan bu telefon şuana kadar yapılan bütün cep telefonlarının bütün özelliklerini içinde barındırmakta. iPhone'nun 4 GB olan modelinin satış fiyatı $499, 8 GB olan modelinin satış fiyatı ise $599 olarak planlanmakta. 2007 yılının Haziran ayında Dünya İletişim Kurulunun onayından geçtikten sonra satışa sunulacak olan iPhone'u şimdiden büyük bir alıcı kitlesi sabırsızlıkla bekliyor olucak.
Aşağıda yer alan tanıtımda iPhonun özelliklerine kısaca bakabilirsiniz...

iPhone'nun fuarda yapılan güzel tanıtım filmi

özellikleri;

Ekran Boyutu: 3.5 in (8.9 cm)
Ekran Çözünürlüğü: 320×480 pixels
Boyutu: 115×61×11.6 mm
Ağırlığı: 135 gram.
İşletim sistemi: OS X türevli
Safari web tarayıcısı
USB bağlantısı
AAC ve MP3 ses formatlarını destekliyor
H.264 Video göstericisi
WiFi (802.11b/802.11g), EDGE ve Bluetooth 2.0 ile EDR.
2 megapixel kamera
iPod - müsik, video ve resim işlevselliğine sahip
Şarj edilebilir sabit pil(kendiniz pili değiştiremiyorsunuz)
5 Saat Video, konuşma - 16 saat Müzik çalabilme kapasitesine sahip.
Ekrana çağırdığınız QWERTY klavye ile rahatlıkla Mesajlarınızı yazıp gönderebiliyorsunuz. İmac'lerde olan akıllı Menü özelliklerini taşıması, bu cep telefonunu özel kılıyor.
Apple CEO’su Steve Jobs, iPhone’u San Francisco’da yapılan Macworld Konferansı’nda tanıttı. Aşağıda yer alan Steve Jobs'un bu tanıtım filmi oldukça hoş sunulmuş.

******************** süper bişey ya... Ehehheee cik in...

4. olduk... Evet Eurovision Şarkı Yarışması'nda dördüncü olduk... Ben yorum yapamayacağım, yanlızca buna şükür... Ama Kenan neler demiş hadi bakalım..

Kenan Doğulu, Türkiye'ye döndü.... Atatürk Havalimanı VIP Salonu'nda hayranları tarafından çiçeklerle karşılanan Doğulu, "Eurovision politik bir şarkı yarışması" dedi. THY'nin tarifeli seferiyle Helsinki'den İstanbul'a gelen Doğulu, elinde Türk bayrağıyla basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Eurovision'u "İçinde bayağı politika olan, siyaset kokan, şov dünyasının gereklerini de hissettiren bir hadise. Özellikle Doğu Avrupa ülkelerinin ağırlığını bundan sonra da göreceğiz" diyerek değerlendiren Doğulu, "Shake It Up Şekerim orada en çok beğenilen şarkılardan biri oldu. Hepimiz için iyi bir tecrübe oldu. En çok ağladığım günlerden biri oldu. Birinci olup gelmeyi çok istiyordum. Ama iyi bir dereceyle döndüğümü düşünüyorum. Önümüzdeki sene çok iyi olacak . Bir sürü not aldım. Seneye katılacak arkadaşımıza bir sürü tavsiyelerde bulunacağım" diye konuştu.Başka ülkelerden de 12 puan almayı beklediğini ifade eden Doğulu, "Bugünün şartlarıyla Türkiye'nin biraz karışık olduğunu herkes biliyor. Bazı şeylerimize kızıyorlar, bazı huylarımıza pek sıcak değiller. Şarkımızla, müzikle en azından bir sürü engeli geçebileceğimiz düşünüyordu. Çok hoş bir tecrübe oldu. En önemlisi de birçok ülkede özellikle İngiltere, Fransa, Almanya'daki manşetlerde, Türkiye'nin birinci olması gerektiği, bazı politik oyunlar sebebiyle 4 olduğu vardı. Bu biraz mutluluk, biraz da üzüntü verici elbette. Ben Türk bayrağıyla 15 gün boyunca göğsümü kabarttığımız için kendimi çok onurlu ve gururlu hissediyorum" şeklinde konuştu.TRT ile şarkı seçimi konusunda anlaşmazlık yaşadığı şeklindeki haberleri yalanlayan Doğulu, "Bütün şarkılar benimdi, hepsine de güveniyorduk. Daha favorisi diye bir şey yoktu. Hatta bazı fikirlerle etkilemişimdir de. Hiç kimsenin anlaşmazlığı ve sürtüşmesi olmadı" dedi.Kenan Doğulu VIP Salonu çıkışında da hayranları tarafından çiçeklerle karşılandı. Doğulu lehine tezahürat yapan genç kızlar, ünlü sanatçıya arabasına binene kadar eşlik etti...

Herşeyi sölemiş zaten... Yoruma ne gerek değil mi...! Cik...

Pazar, Mayıs 13, 2007

işte ailemizin yeni üyesinin bir iki resmi ve biraz bilgi... Yaaa görseniz çooook şekerrr...

Temel Özellikleri Nelermiş...?!
Duyarlı, efendisine karşı son derece duygulu, yabancılara karşı kuşkucu, vakur, sadık, ittaatkar, çılgınlık derecesinde cesur bir ırktır. Bu küçük ancak oldukca kemikli olan köpeklerin kendilerine has yuvarlanmaya benzeyen bir yürüyüş şekli vardır.

Neler Yaparmış Bakalım?

Klasik bir apartman ve kucak köpeğidir. Gerektiğinde havlayan bir bekçi köpeği haline de gelebilir. Sık sık taranmalıdır. Dişlerini erken yaşta kaybetmemesi için diş temizliği gerekir. Pekingese kendini tehlikeye atacak kadar cesur ve gözüpek bir köpektir. Duyarlı, bağımsız ve sahibine karşı aşırı sevgi doludur; ancak yabancılara karşı mesafelidir. İnatçı ve kararlıdır ve sahibine dediğini yaptırma isteğinin yanı sıra iştahsızlık nedeniyle de yemek yedirmek bazen güç olabilir. Fazla beslendiğinde Pekingese kolaylıkla ---sıs---manlayabilir. Kıskançlık düzeyinde sevgi dolu olabilirler. Fazla havlamaya eğilimleri olduğundan iyi birer bekçi köpeğidirler. Sert oynanmaya gelmeyeceğinden çocuklu ailelere tavsiye edilmez. Tuvalet eğitimi alması zaman alabilir. Pekingese, apartman hayatı için uygundur. Ev içinde çok hareket etmezler ve bahçesiz bir evde de yapabilirler. Bazı Pekingese'ler yürüyüş yapmaktan pek hoşlanmazlar. Fazla egzersize gereksinimleri olmasa da düzenli oyun onları zinde tutacaktır.

Kökeni Bakalım nasılmış?
Muhtemelen spitz kanı taşır; fakat kökeni dört bin yıllık bir tarihin sisleri içinde kaybolmuştur. Yüzyıllarca Pekin imparatorluk ailesinin gözdesi olmuştur. Pekingese, kötü ruhları kovan efsanevi Foo Köpeğinin günümüzdeki devamı olarak görülür. çinliler tarafından yarı kutsal varlıklar olarak kabul edilirlerdi. Sıradan halk onlara selam vermek zorundaydı ve çalınması ölüm demekti. İmparator öldüğünde diğer yaşamda korunmasını sağlamak için köpeği ile birlikte gömülürdü. 1860 'da Pekingese batıya getirildi. 1893 'da ırk ilk defa İngiltere'de showlarda tanıtıldı. Amerika'da tanınması 1909'u buldu.

Familya: Arkadaş
Diğer Adları: Pekinli, Lion Dog, Peking Palasthund, Aslan Köpek
Rengi: Bütün renkler ve şekiller görülebilir.
Çıkış Yeri: çin
Çıkış Tarihi: çok eski zamanlar
Orjinal İşlevi: Süs köpeği
Günümüzdeki İşlevi: Arkadaş
Ortalama Ömür: 13-15 yıl
Kilo Erkek/Kilo Dişi: 6-7/6-7 kg
Boy Erkek/Boy Dişi: 15-23/15-23 cm

klüp linki ise;
cik...


Cumartesi, Mayıs 12, 2007

Dünyanın en güzel, en şeker, en iyi annesi, anneler günün kutlu olsun.... Cik...


Annem benim, bir günümde değil her günümdesin,
hergün her saniye benimlesin.
her zaman bana destek oldun,
sen benim için çok özelsin ANNEM....
meğer dilimdeki ve beynimdeki en güzel kelime,
senin adınmış.
sana her seslenişimde ya,
acım dinmiyor yada,
sevgim coşuyor....
kelimelerde anlatılamayan fedakarlık ve sevgiyi,
tarif et desen bana,
herhalde sadece anne derdim.
canım annem benim sen;
meleklerin en güzeli ve en iyisisin...
(¯`★.•*•.♥ღ Cik...♥ღ .•*•.•★´¯)

Cuma, Mayıs 11, 2007

FiNALDEYiZ... YAAAAA KADERE BAK YİNE SONLARDA AÇIKLANDIK...

Finlandiya'nın başkenti Helsinki'de yapılan 52. Eurovision Şarkı Yarışması'nda gerçekleştirilen yarı final mücadelesinde "Shake It Up Şekerim" adlı şarkıyla performans sergileyen Kenan Doğulu finale yükseldi.Finlandiya'nın evsahipliğinde gerçekleştirilen 52. Eurovision Şarkı Yarışması'nda Türkiye'yi temsil eden Kenan Doğulu, "Shake It Up Şekerim" isimli şarkısıyla yarı final mücadelesini başarılı bir şekilde tamamladı. Yarı final öncesinde yaptığı açıklamada hedefinin ilk 5'e girmek olduğunu söyleyen ünlü şarkıcı Kenan Doğulu, finale adını yazdıran isimler arasında yeraldı.28 ülkenin katıldığı yarı finalde Shake It Up Şekerim adlı parçayla Türkiye'yi temsil eden Doğulu, yarışmaya profesyonel bir ekiple hazırlandıklarını ifade ederken, "Benim için önce kırmızı-beyaz ayyıldız geliyor" ifadelerini kullanarak, bunu vatani bir görev olarak gördüğünü söylemişti. Birçok sitede favori olarak ilan edildiğini vurgulayan Doğulu özellikle Avrupa'da yaşayan Türkler'in oylarıyla finali garantileyeceğini kaydetmişti.
"Ülkem adına bir şeyler yapmak beni onurlandırıyor" diye konuşan Doğulu, finalde sergileyeceği performans ile Türkiye için bir başarıya imza atacağını belirtmiş, destekçiniz Kenan....
13 Mayıs 2007 TRT de buluşalım...
Cik..

Tango severlere nostalji.... Ben seviyorum hatunun sesini... Funda ARAR ** Aysel...



Dansa dair tanımlar...
*insanın beyin gücünün,beden üzerinde motiflenerek sunulmasıdır.
*Doga olaylarının,günümüz yasantısına adapte edilerek müzik,mimik,kostüm,dekor gibi yardımcı sanatlarla süslenerek sergilenmesidir.
*insanoglunun içindeki dogallıgının,yaratıcılıgı ile birlestirerek özgün davranıslar ve hareketler altında sunması olayıdır.
*Müzigin ve duyguların hareketlere dönüştürülerek en zengin biçimde icra edilmesidir.
*Tarihlerden ve geleneklerden yola çıkarak,klasizm ve modernizmi birleştirerek,müzik ve hareketlerle emprovize (Dogaçlama) yaratmaktır.
*Hareketleri belirli adım ve kalıplara bölerek,müzigin ve duyguların yardımı ile parçadan bütüne bir olgu yaratarak sunmadır.
Tutkulu, dokunaklı ve kışkırtıcı; Tango bir çok insan için değişik şeyler ifade eder. Bir dansçı için, Avrupa ve uluslararası stiller arasından o andaki duygusal durumuna göre seçebileceği bir çok dans bulunur- Valsin romantizmi, Rock n' Roll'un dinamizmi veya Samba'nın karnavalı çağrıştıran atmosferi. Melankoli dansı olarak ün yağmış olmasına rağmen, Tango aslında bütün bu duyguları ve daha fazlasını içinde barındırır. Buenos Aires'in varoşlarındaki hayat tecrübesinin doğurduğu Tango, mütevazi günlerini geride bırakarak Paris'in yükek sosyete mekanlarına kadar yükseldi, ancak Tango'ya hayat verenlerin gözünde varoş barları, onun gerçek evi olmaya devam etti...
Cik...

Perşembe, Mayıs 10, 2007

Yazıya çok güldüm ben... No comment...

İdeal erkek (eheheeee Pakize Suda yaa... )

Geçenlerde uzmanlar "ideal kadın" ölçülerini ilan etmişlerdi hatırlarsanız.
Hatta ben de, üzerine yorumda bulunmuştum. Neden erkeğin de bir ideal ölçüsünün olmadığını sormuş, "__________den başını kaldırıp başka yerlerini ölçmeye fırsat bulamadığı" neticesine varmıştım. Müjdeler olsun! Geçtiğimiz hafta içerisinde, Polonya'daki Gdansk Üniversitesi uzmanlarının tespit etmiş olduğu "ideal erkek ölçüsü" kamuoyuna duyuruldu. Müjde dediysem, lafın gelişi... Yoksa bizim erkekler açısından müjdelik bir durum yok. Bir kere boy 1.88 olarak belirlenmiş ki "dakika bir gol bir" denilebilir. Bizde boyu 1.85'i geçenin isminin önüne lakap olarak eklenir uzunluğu: "Sırık Mustafa" gibi.Ya da eni de 1.88'dir, "Moby Dick Necati" diye anılır. Hal böyle olunca belin göğüse, kalçaya oranına baksanız ne olacak...Ama bakalım yine de. Şimdi anladığım kadarıyla, arzu edilen, eskiden beri bildiğimiz "üçgen vücut" hadisesi. "Bizimkilerde üçgen vücut yok" diyemeyiz. Var. Fakat ters oluşmuş. Tabanı aşağıda, tepesi yukarıda. Yani ideal vücut görmeyi istiyorsanız erkeği amuda kaldırıp bakacaksınız. Özellikle evli erkeklerde... Şöyle söyleyeyim, mide, bel, göbek nahiyesine bakarak evli olup olmadığını anlayabilirsiniz bir erkeğin. Nedense nikáhtan itibaren üçgen tepetaklak olma yolunda ilerler. Gelelim bacak ve gövde ilişkisine. İdeal erkeğin belinden aşağısıyla belinden yukarısı eşit olmalıymış. Demek erkeği belinden ikiye katladığınızda başla ayakların bitimi denk düşecek. Biri ötekini geçmeyecek. Geçerse ki, memleketimizin havasından mıdır suyundan mı illaki geçecektir, adamı katladığınız yerden açıp doğrultun, yürüsün gitsin. Gidebildiği kadar... Uzmanlar fazla zahmete girmeyelim diye ideal erkeğe bir de örnek göstermişler. Christian Bale. (ekte fotosu var) Bakın fotoğrafına, karar verin... İdeal erkek var mı yok mu etrafınızda. (Benim var, veee etrafımda da değil, yanımda... eheheee) Ve moralinizi bozmayın sakın. (Hiç gereği yok... Aşıksanız veya seviyorsanız yeterli... Birde obezit olma problemi de olmamalı...! Kötü bir durum... Varsa da acilen tedavi şart... ) Bu uzmanlar pek sebatkár olmuyorlar. Yarın bakmışsınız ölçüler değişmiş.... ( eheheeee mütemadiyen [sürekli] değişir ... :) )

Belki anneler günü yaklaştı ya o yüzden yazıyorum, bilmiyorum... Bildiğim ise canım annemi çooooook ama çoooooooooooook seviyorum...

Nedir "anne"lerle "kız"ların alıp veremediği?
Nesillerdir süregelen çekişmenin sebebi nedir? Tipik "kadınlar arası düşmanlık" mı yoksa? Ana-kız ilişkisinde bile var mı o yani? Olabilir mi? Babayla kız, anayla oğul arasında bir sorun olmadığına göre... Asla bitmiyor bu çekişme. Ana ve kız kaç yaşına gelirlerse gelsinler. Her zaman çatışmak için bir sebepleri oluyor. Bizimki hálá sürüyor mesela. Hem de aramızdaki "hastalıklı" denebilecek sevgiye rağmen. Belki de sebep tam da bu. Hastalıklı sevgi. En basit ifadesiyle birbirimizin iyiliğini öyle çok istiyoruz ki... Buna çalışıyoruz mütemadiyen. Fakat çok gürültülü çalışmalar bunlar. Arada birbirimize "verdiğim zarardan dolayı özür dilerim" dedirtecek kadar. İddialı ve kararlıyız! Birimizden birimiz bu dünyadan göçüp gidene kadar birbirimizi "adam" etmek için var gücümüzle çalışacağız. Her ne ise o karşılıklı öğretmeye çalıştığımız şey, bunca yıl başarılı olamadık.Ama olsun... Ölmek var dönmek yok! Allah'tan umut kesilmez hem. Bakarsınız bir gün ya annem bize benzemiş, ya biz annem olmuşuz. Annemin işi daha zor tabii. Üç kız... (Bizde de) Hangimizin yoluna girecek? Manasızlığın farkındayız ama... Bizim kabahatimiz değil bu. "Ana-kız"ız zira. Elimizden başka türlüsü gelmiyor. Doğaya karşı çıkamıyoruz. Ve asla vazgeçmiyoruz. Son yıllarda hangi yaşta olmamız gerektiği konusunda çatışıyoruz mesela. Herkes yaşını yaşamak istiyor. E, bundan normal ne var, yaşayalım. Fakat kazın ayağı öyle değil. Annem bizi "yukarı" davet ediyor, biz onu "aşağı" çağırıyoruz.Annem onun yaşında olmadığımızı düşünemiyor, biz onun artık genç olmadığını kabullenemiyoruz. Belki de bu gidişle o yaşlara varamayacağımızı düşünüyor, bu yaşta o yaşların tadını çıkarmamızı istiyor. Evet "tadını"... O yaşların da tadı var elbet. Hayatı kenardan seyretmek... Hırslardan arınmış olmak... Sükûnet... Huzur... Fakat hayatın kıyısına öyle kolay çekilemiyor işte insan. Sahiden de "o yaşlar"a gelmek gerekiyor. Aslında bir noktadan sonra kızların annelerini idare etmeleri de gerekiyor galiba. Ama ben bunu kabul edemiyorum. (Bende...) Gücüme gidiyor. Anneme en büyük hakareti yapmış olacağımı düşünüyorum. (aynen) Onunla son güne kadar kavga etmek istiyorum. Anlarsınız... Büyütmesi için bir fidan hediye etmek gibi bir şey. Çok geç büyüyen bir ağaç fidanı. Bütün anneler ve kızlar ne dediğimi çok iyi anlamışlardır, eminim....
.............................................................Pakize SUDA yazmış...
Belki anneler günü yaklaştı ya o yüzden yazıyorum, bilmiyorum... Bildiğim ise canım annemi çooooook ama çoooooooooooook seviyorum...

Çarşamba, Mayıs 09, 2007

Pazartesi, Mayıs 07, 2007

Duygularım çoook yoğun bu aralar...

Gündüzleri yıldızlar denize mi düşermiş?
Bilmiyorum...
Tek bildiğim seni özlediğim...
Sana geldiğim için ışıl ışıl parıldıyordu belki de deniz....

Yanıma gel istedim, sarıl bana, tek kelime etmeden öylece duralım, başımı omzuna koyayım, Yanağımdan süzülenler tanıklık etsin zamana, kelimeler sussun. Tek kelime etmeden yanımda ol sadece… Hayallerimiz için yetecek zaman ceplerimizde, sarıl bana....

vampir


Kendi kanıyla beslenen bir vampirim;

bir uzak bir yakın;

içime akıt sıcak kanını can bulayım kendimle...

Cumartesi, Mayıs 05, 2007

Birgün...

Suskunluğum sadece kendime, iç isyanlarımı bastıramadım.
inatla susuyorum şuara...
Haklı bir suskunluk bu...
Sıranın bana gelmesini bekliyorum...
Bir gün geleceğini biliyorum, ama zamanını merak edemeden de duramıyorum...

çürük elma olmamalıyım...

Krokimi çıkarttım.Kuş bakışı bakıyorum kendime.Ne komik insanın sürekli kendisine ait gördüğü yer elleri sanırım.Sıkıldım ellerime bakmaktan,ayaklarımı devreye sokuyorum.Artık ayaklarıma bakıcam.Diğerlerinin gördüğü gibi mi görür insan kendisini;karşı karşıya kalsa?Kendine bakışın değişik olur sanırım.Aynaya baktığın gibi değil.-Olmak istediğim yer burası mı?-Değil.-Neresi?-Bilmem.Kendim, kendime ne kadar çok soru soruyor sıkıldım. Cevabını bildiğim fakat uyuzluktan söylemediğim sorularım.Kendimedir uyuzluğum kimseyle bir sorunum yok diyemem. Tek derdim benim demeliyim sanki... Kızarmaya yüz tutmuş elmalarımız vardı ilkokuldayken. Şimdi çürük çürük dolaşıyoruz etrafta... Niye?!
aşkım var artık, niye kızarmayayımki ...

içimden geldi...

Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafazave müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin, enkıymetli hazinendir.
İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmekisteyecek, dahili ve harici, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal veCumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içindebulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan veşerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal veCumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş birgalibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanınkaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün ordularıdağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütünbu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilindeiktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içindebulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini,müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.Ey Türk istikbalinin evladı!İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklal veCumhuriyetini kurtarmaktır.
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asilkanda mevcuttur.

Hayat bazen zor, bazen de olağan ...

Yaşanılan güzel şeyleri düşündüm, mutlu çocuk yüzündeki gülümsemeyi,
koşturuyorduk ya!

Usanmadım, koştum, çalıştım, didindim,kazanılması gereken paralar vardı, karın tokluğuna da olsa;güzeldi dedim.
İmla hatalarım ezelden beridir benleydi, aldırmadım.
Küçük hayaller kurdum, söylemedim; kendime sakladım.Sabah kahvaltısının açık çayı, denizin kokusu; çalışırken dinlediğim müziklerim vardı, mutlu olabilmek için sefertasıma kolay ulaşabileceklerimi doldurdum.Başka çareler, başka başka fikirler aramadım, iş yerinde yemeğimizi de veriyorlardı, daha ne olsundu.
Böyle bir hayat yaşadım işte… daha ne olsun ki!
Hayat bazen zordu; çok düşünen herkes için; hayat bazen kolaydı çocuklar, yaşlılar ve sokak kedileri için… Hayat bazen olağandı, kabullenebilen yıldızlar için…
Vaat edilenlere inanmamayı doğarken kulağımıza fısıldamışlar… duyup duyabileceğimiz tek gerçeğimiz bu olmuştu, sonra ışıklar kapandı, sessiz bir mutluluk çöktü; uyuduk hepimiz…

Cuma, Mayıs 04, 2007

Gülü Susuz Seni Aşksız Bırakmam... Cik...


******************

Seninle tattım ben her mutluluğu
Bırakıp gidersen bil ki yasamam
Ömrümden canımdan ne istersen al
Gülü susuz seni aşksız bırakmam
Üşüdüm diyorsan güneş olurum
Yanarım sevginle ateş olurum
Dolarım havaya nefes olurum
Gülü susuz seni aşksız bırakmam
Gönlündeki derdi siler atarım
Ümit pınarıyla coşar akarım
Kış göstermem sana ben hep baharım
Gülü susuz seni aşksız bırakmam…

mona lisa oldum ben :)

Nasıl olmuşum ?



Ben empati yapıyorum... Ya siz?

Şimdilerde uygun olsun olmasın herkesin dilinde empati var.. Aslında anlamı şu bildiğimiz kendini başkasının yerine koymak, acıları sevinçleri paylaşmak, halden anlamak filan demek. Psikoloji sözlüğündeki karşılığı aynen şöyle: “Başkalarının düşünce ve duygularının ve bunların olası anlamlarının, objektif bir şekilde farkında olma; karşısındakinin duygu ve düşüncelerini temsili olarak yaşama.”
Bu tanımların hepsi doğru ama ben en çok şu lafı seviyorum. İnsanlar arasında bir sorun, bir anlaşmazlık olduğunda
“insan acıkanı yanağından, susayanı dudağından anlamalı” denir. Halimize bakılırsa ihtiyacımızın olduğu ortada! Çünkü bizler büyük laflar edip, küçük şeyleri bile ifade edemez, anlatamaz, anlayamaz olduk....
Beynimi patlatır, yüreğimi buruştururcasına olup bitenlerle uğraşırken, işte böyle bir duruma düşeriz. Yine fena halde kendimizden ve sahicilikten uzaklaşıp, koca laflar eden büyümüş de küçülmüş sevimsiz bebelere dönmüştük. Sürekli ona buna dil çıkarıp “aptaaal bak n’aaptırttın!” diyorduk! Camı kıran, canları kıran, hayatları kıran bizdik ama “başkaları” yaptırttırıyordu hep! İyi de biz niye yapıyorduk, buna bakan yoktu hiç.
Özünde; insan şiddeti kendisi için tehdit oluşturana yönlendirir. Siz kendinizi ne kadar “zavallı” hissederseniz, tehdit algınız da o kadar artar, çoğalır. Gün gelir “vay, yan baktın, çamura yattın!” noktasına gelir ki, bugün o gündür. İşte bu yüzden hemen, şimdi hatırlamalıyız. Yüreğimizi ısıtacak, aklımızı salimleştirecek, bedenlerimizi gevşetecek en sahici şeyleri hatırlamalı ve bebelerimize de belletmeliyiz. Yani ki aşkı, bilgiyi ve toprağı, üretmeyi… Çünkü “güç”, bunların toplamı....
Aşk hayatımda her zaman olmadı ama empati duygusu bana ailemden aldığım en büyük miraslardan biri... Sen anlamazsan, ilerde başkası da seni anlamaz... Ek ve biç... Komik ama gerçek... Heyoooo ben çok empati 'mle...
cik...